League Of Legends Roket Kız Tristana

League Of Legends Bedava Roket Kız Tristana Kodu, lol Roket Kız Tristana kodu, bedava Roket Kız Tristana kodu,Roket Kız Tristana kodu, league of legends Roket Kız Tristana kodu, lol free Roket Kız Tristana code


Ormandaki açıklıkta yanan ateş tatlı tatlı çıtırdıyor ve etrafa sıcak bir ışık yayıyordu. Tristana sırtüstü yatmış, kafasını çantasına dayamış, parıltılı gökyüzünde bir yıldızın kayışını izliyordu. Yıldızların ışığı, yeri örten huş ve meşe yapraklarının üzerinde parıldıyordu. İnsanlar yıldızların oluşturduğu şekillere isimler vermeyi seviyordu. Zamanında Heimerdinger'in laboratuvarındaki bir kitapta bu isimleri görmüştü; ama kendi uydurduğu isimleri vermenin daha eğlenceli olacağını düşünmüştü.
''Sen Kükreyen Porsuk olabilirsin mesela'' dedi, bir grup yıldıza işaret ederek. Evet, bu isimler Savaşçı veya Muhafız gibi sıkıcı değil. Zaten onları artık görmüyorum gökyüzünde.''
Karnı guruldadı ve yattığı yerde dikildi. Bandle Şehri'nden en uzağa giden yordlelardan olsa da, açlık onun için hâlâ garip bir durumdu. Bir çift şişlenmiş balık, ateşin üstünde güzelce kızarıyordu ve kokuları ağzını sulandırıyordu. Bu balıkları, kamp yerinin batısındaki nehirde dikkatle nişan alarak ateşlediği tek bir kurşunla vurmuştu. Bir nişancı için hiç fena bir başarı değildi bu. Bu hareketi başka kimsenin görmemiş olması üzücüydü. Uzanıp ejder kayınından yapılmış topunun gövdesini okşadı. Bu silah aklı başında olan kime sorsanız Tristana'nın boyundaki birisinin kullanmasını bir kenara bırakın taşıması için bile fazla büyüktü.
''Teemo minik cici tüf tüfüyle gezip dursun, değil mi Topatan?'' dedi yanında duran topuna. ''Ateş ettim mi yer yerinden oynayacak, ben öylesini severim.''
Kamp ateşi taşlardan oluşturulmuş bir çemberin içinde çıtırdarken Tristana'nın yakarken kullandığı barut yandıkça açık mavi ışıklar çıkarıyordu. İlk ateş yakma deneyiminde mis gibi kaşlarını neredeyse kaybedecek gibi olunca ne kadar barut kullanması gerektiğini öğrenmişti. Bazen insanların dünyasında her şeyin evine nazaran ne kadar farklı olduğunu fark etmek zor oluyordu.
Balıkların hazır olduğuna karar verince çantasından çıkardığı tahta bir tabağın içine doğru balıklardan birini çekti. Düş yaprağına sarılı altından çatal ve bıçağını çıkardı ve balığı keserek parçalara böldü. Görev başında olabilirdi; ama bu yabaniler gibi yemek yiyeceği anlamına gelmiyordu. Ağzını balıkla doldurduktan sonra bir güzel çiğnemeye başladı. Her lokmanın tadını çıkarıyor ve dudaklarını afiyetle yalıyordu. Ölümlülerin yemekleri onun alışık olduğu çeşit çeşit lezzete göre sıkıcı ve tatsızdı. Fakat bu Ionia dedikleri yerin balıkları hiç fena değildi. Kim bilir belki de bu diyarların sihri her yerde o kadar yoğundu ki yiyeceklere bile lezzet katıyordu.
Tristana birden bir dalın çıtırdama sesini duydu. Kampının etrafına bir çember şeklinde ince dallar yerleştirmişti. Bir dalın sesinden türünü ve uzaklığını hesaplayarak insanların hangi açıdan yaklaştığını anlayabiliyordu.
Boğazını temizledi ve ''Açsanız bir balığım daha var'' diye bağırdı.
Ormanlıktan bir kadın ve bir adam çıktı. İkisi de uzun boylu ve zayıftı. Elleri titrek, gözleri de donuktu. Hiç arkadaş canlısı kişilere benzemiyorlardı. Fakat Tristana insanların ifadelerini yeni öğreniyordu ve her zaman nazik olması gerektiğini de biliyordu. İnsanların konuştukları diller o kadar basit ve sadeydi ki onların nasıl iletişim kurduğuna akıl erdiremiyordu.
Adam bir adım ileri çıktı ve ''Teşekkürler ihtiyar, aç değiliz'' dedi.
''İhtiyar?'' derken Tristana şakacı bir dargınlıkla gülümsüyordu. ''Ben gencecik bir kızım!''
Adam gözlerini kırpıştırdı. Tristana bunun bir şaşkınlık ifadesi olabileceğini düşündü.
''Kocakarı kafayı yemiş'' dedi adamın yanındaki kadın. Gördüklerini anlayabilmek için Tristana'ya yan yan bakıyordu. Karşısındaki her neyse, bu gerçek formu olamazdı...
Ağzına bir lokma daha koyarken ''Balık istemediğinizden emin misiniz? Bir parça yiyin'' dedi Tristana. ''Tadı çok güzel.''
''Eminiz'' diye onayladı adam. ''Ama taşıdığın paraları alabiliriz. Ayrıca o yanında duran silahını da. Açık artırmada iyi paraya gider o kesin.''
''Topatan'ı mı çalmak istiyorsunuz?'' dedi Tristana iki yanında da bir hareketlilik hissetti. ''Bir şey diyeyim mi? O dediğiniz olmaz gibi geliyor bana.''
"Öyle mi?" 'Sen yalnızsın ve biz iki kişiyiz'' dedi adam. ''Ayrıca daha büyüğüz.''
''Büyüklükten daha önemli şeyler var'' dedi Tristana.' 'Bir de siz dört kişisiniz. Söyleyin de diğer haydut arkadaşlarınız ortaya çıksın. Belki onlar acıkmıştır?''
Kadın kafasını salladı. ''Dedi ya, sadece ikimiz varız.''
''Yapmayın ya'' dedi Tristana. ''Ben şimdi ormanda iki tane arkadaşınızın bana doğru nişan almış yaylarıyla beklediğini bilmeyecek durumda olsam kendime nasıl komando derim sonra?'' Kuzeyden geldiniz ve yüz metre ileride ayrıldınız. Solumda şişman bir adam ve sağımda topal biri duruyor.''
''Yaşlısın ama kulakların iyi duyuyor'' dedi adam.
''Dedim ya, ben yaşlı değilim'' diye cevapladı Tristana. ''Bir yordle için gayet genç sayılırım aslında.''
Tristana'nın ne olduğuna dair bu bilgiyi duyduktan sonra adamın ağzı şaşkınlıkla açıldı.
Sonunda! İşte bu yüz ifadesi tanıdıktı. Çalılıkların arasından siyah tüylü okların fırlamasıyla Tristana'nın yuvarlanıp onları atlatması bir oldu. Yuvarlanırken Topatan'ı kapmış ve içine mermileri yerleştirmişti bile. Sağındaki çalılıklara doğru bir el ateş etti. Cevap olarak acı dolu bir haykırış duyuldu.
''Patlıyoruz!'' diye bağırdı ve yakındaki bir ağaçtan sekerek bir kez daha sıçradı. Ardından ağacın gövdesinin ortasında bir dala kondu. Üzerine doğru bir ok daha uçtu. Kafasının bir karış yanında ağacın gövdesine saplandı.
''Vay canına, bir insan için baya hızlısın'' dedi Tristana. Topatan'ın namlusunu tekrar mermiyle doldurup hazırladı. Diğer okçu çalılıklardan çıkarken başka bir dala doğru fırladı. Bu şişman olan okçuydu; isabet ettirmek işten bile değildi. Tristana ağaçtan ağaca döne döne sıçrarken iki el daha ateş etti. İki atışı da adamın kalın bacaklarına denk geldi ve tiz bir çığlıkla geriye doğru düşerken oku havaya doğru dimdik fırladı.
''Ay, bebek gibi ağlama'' diye güldü. ''Hafif bir çizik sadece!''
Tristana yanına ilk gelen iki insanın ona doğru kılıçlarıyla koştuklarını görünce kamp ateşinin yanına geri sıçradı. İnsanlara göre büyük ihtimalle gayet hızlılardı ama Tristana için yalpalayan devler gibi yavaş hareket ediyorlardı.
''Hadi biraz uçalım!'' diye bağırdı Tristana. Topatan'ın namlusunu yere nişan alarak tekrar ateş etti. Kafalarının üzerinden uçup giderken yırtık bir çığlık attı. Daha yere inmeden topunu tekrar doldurmuştu bile. Bir ağacın gövdesinden sıçrayarak tekrar yere indi.
Kikirdeyerek haydutların tam arkasına indi.
''Güm! Güm!''
Tristana'nın iki el atışından sonra insanların ikisi de acıyla çığlık attılar. Popoları yaralanmıştı. Barut pantolonunu tutuşturduğu için, kadın yüz üstü yere düşmüş kumaşı tokatlıyordu. Sonra tekrar ayaklanıp arka tarafı tutuşurken çalılıkların arasına doğru kaçmayı başardı. Adam yere düşüp kıvranırken, Tristana Topatan'ı doldurmak için hazırlanıyordu.
Yaptığı el hareketlerine bakılırsa kafasında sihirli bariyer gibi bir şey oluşturduğunu düşünüyordu herhalde.
''Sen yaşlı filan değilsin'' dedi.
''E, ben de deminden beri onu diyorum ya'' diye cevapladı Tristana.
Adam cevap vermek için ağzını açtı ama konuşmasına başlayamadan şişman adamın fırlattığı ok sonunda geri gelmişti. Tam göğsüne isabet eden okla geri yığılan adamın yüzünde gergin bir ifade oluştu.
Diğer haydutlar yaralı vücutlarını sürükleyerek uzaklaşmaya çalışıyordu. Tristana onların gitmesine izin verdi. Sonra eşyalarını toparlayıp ateşin üzerine basarak söndürdü.
''Ben de şöyle sessiz sakin akşam yemeğimi yiyeyim demiştim'' diye kendi kendine mırıldandı.
''Yine de başkalarını rahatsız edemeyecek olan dört tane haydut olduğunu bilmek güzel bir şey!''
Tristana Topatan'ı omuzladı ve ıslığıyla kaygısız bir melodi tutturup yeni isimler verebileceği yıldızlara bakarak yürümeye başladı.
 iBlitzcrank 1350 RP